Yurt Partisi
Eğitim Politikası

Son Güncelleme: 24 Ağustos 2023
Milli Eğitim meselesi, kalkınma yolundaki en önemli araçtır. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Eğitimdir ki; bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder” sözünden de anlaşılacağı üzere eğitim sisteminin ülkenin hedef ve ihtiyaçlarına göre şekillenmesi gerekmektedir. Ülkemizde ihtiyaca cevap verebilen bir eğitim sisteminin kurulamamış olması ülkemizin gelişmiş ülkeler ligine girilememesindeki en büyük faktördür. Milli Eğitim’de ülkemizin ihtiyacına cevap verebilen bir sistem inşa edildiğinde başta ekonomi olmak üzere her alanda büyük bir ilerleme kaydedeceğiz. Ancak; Türkiye’de uzun yıllardır eğitim sisteminde değişiklik denildiğinde sınav isimleri veya sınav formatları değiştirilerek veya sınıf sayıları değiştirilerek “reform” yapıldığı yanılgısına düşülüyor. Her yeni gelen Bakan beraberinde yeni bir sınav adı getiriyor ve bunu “reform” olarak sunuyor.

AKP İktidarı döneminde eğitimde yapılan en yanlış uygulama; 2003’e kadar sahip olduğumuz 76 üniversiteye ek olarak 132 yeni üniversite açılmış olmasıdır. Buradaki yanlış; üniversite kavramının içinin boşaltılması, sadece binadan ibaret tesislerin kurulmasıdır. Üniversite yapısı gereği makale, deney, tez nitelikleri ve sayılarıyla dolu olmalıdır. AKP döneminde yeni üniversite açılmasının temel amacı “öğrenci” sayısının artırılarak işsizlik rakamlarının düşürülmesi gayesi olmuştur. Ancak bu anlayış nedeniyle “üniversiteli işsiz” kavramı doğmuştur. 80 milyonu aşkın bir nüfusta meslek lisesi ve üniversite sayısının ve mezunlarının planlaması doğru yapılmadığı takdirde; nitelikli ara eleman ile nitelikli yönetici eksikliği meydana gelir. Mevcut durumda ne nitelikli ara eleman yetiştirebiliyoruz ne de nitelikli yöneticileri ülkemizde tutabiliyoruz. AKP iktidarı ne yazık ki; ülkemizin geleceğini oluşturan eğitim sistemine büyük zarar vermiştir. 1950 yılında “Fulbright Eğitim Komisyonu” ile ülkemizin milli eğitim alanında alacağı kararlara Amerikan ipoteği konulmuş olması bağımsızlığımıza gölge düşürmektedir. Milli Eğitim meselemizle ilgili olarak yapılması gereken birçok revizyon ve yapılan revizyonların meyvesini almak için zamana ihtiyaç vardır.

27 Ocak 1995’de resmen tarafı olduğumuz “BM Çocuk Hakları” sözleşmesine ve Anayasamızın 42’nci maddesine göre Devlet fırsat eşitliği sunarak çocukları eğitmek zorundadır. Bu eğitim; lise çağına kadar “parasız” olmalıdır. Bizim anlayışımıza göre; eğitim en küçük yaştan üniversite çağına kadar ücretsiz olmalıdır. Eğitim okulla biten bir süreç değildir. Eğitimin bittiğini tasdik eden bir diploma hiçbir zaman olmamıştır ve olmayacaktır. Eğitim süreklidir, hiçbir zaman sona ermez. Okul her yerdir. Eğitim sistemi ve modelimizi acilen köklü bir değişikliğe tabi tutarak gelecek nesillerimizi çok daha iyi bir anlayışla yetiştirmek mecburiyetindeyiz.

Gelecek dönemde; Türkiye’nin eğitim alanında bir düşünce yapısı değişikliğine ve beraberinde köklü değişikliklere ihtiyacı var. İhtiyaçları başlıca şu şekilde sıralayabiliriz:

1) Nitelikli eğitici/öğretici/öğretmen yetiştirmeliyiz. Üniversitelerin “Öğretmenlik” bölümleri hak ettiğinin çok gerisinde puan ve sıralamada yer alıyor. Oysaki en iyi puan alan öğrencilerimizin “öğretmenlik” mesleğini seçmeleri daha cazip hale getirilmeli, üniversitelerin öğretmenlik bölümlerinin kontenjanları azaltılarak daha yüksek bilgi ve anlatma becerisi sahibi nesiller “öğretmen” yapılmalı.

2) Köy okulları yeni bir anlayışla kurulmalı. Bu okullarda; tarım, sağlık eğitimleri de ayrıca uygulamalı olarak verilmeli. Yakın gelecekte; gıdanın en önemli kaynaklardan biri haline geleceği Dünya’da; tarımla eğitimi birleştirmek ülkemize büyük güç katacaktır. Köylerdeki “birleştirilmiş sınıf” uygulamasına son verilerek her yaş ve derece için ayrı bir sınıf uygulamasına geçilmeli.

3) İlköğretim ve Ortaöğretim’de “sınıfta kalma” kriterleri yeniden belirlenmeli. Günümüzde sınıfta kalma uygulaması neredeyse kaldırılmış durumda. Oysaki; ölçme ve değerlendirme esas alınmalı.

4) İlköğretim ve Ortaöğretim’de tüm sistem Lgs (Lise Giriş Sınavı) ve YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı) üzerine kurulu. Öğrenci ve veliler tamamen bu sınavlara odaklanarak çocukların sosyal, kültürel, bedensel gelişimlerini ikinci plana atıyor. Oysaki zihinsel gelişim için sosyal, kültürel ve bedensel gelişimler oldukça önemlidir. Sadece tek bir sınava odaklı değil; her sene yapılacak sınavlar, okul notları, devamsızlık, tercih edilecek okulun yapacağı sınav uygulamaları, özel başarılar (milli sporcu gibi) gibi kriterler baz alınarak çocuklarımızın kaderini tek bir oturum yerine genel bir değerlendirme ile sürece yayarak belirleme imkanı sunulmalıdır. Üniversitelerin kendi yapacakları sınavla kendi öğrencilerini belirleme imkanı bu noktada aktif olarak kullanılmalıdır. Çocuklarımızın kaderi tek bir sınavla belirlenemez.

5) Çocukların bedensel gelişimleri Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük bir öncelik arz etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın kahraman komutanlarından Kazım Karabekir’in “Çocuk Davamız” adlı eseri bugün güncelliğini korumaktadır. “Gürbüz çocuk” yetiştirme sloganı Cumhuriyetimizin ilk yıllarında çocuklara verilecek sütten, hangi emziği kullanacağına kadar milletimizi yönlendirici bir politika tercih edilmişken; 13 Mart 1950’de TBMM’de kabul edilen ve 18 Mart 1950’de Resmi Gazete’de 7460 sayısıyla yayımlanan “Fulbright Eğitim Komisyonu” 5596 sayılı Kanun ile eğitim sistemimize aşama aşama büyük zararlar vermiştir. Bu anlaşma halen yürülükte olup, bu anlaşmanın 10’ncu maddesine göre “ABD Dışişleri Bakanı, tensip ettiği takdirde komisyonun her kararını gözden geçirebilir” hükmü ile eğitim sistemimiz ABD’ye bağımlı hale getirilmiştir. Bu anlaşmanın iptali ile yasal anlamda eğitim sistemimizi bağımsızlaştırmalıyız. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi “gürbüz evlatlar” yetiştirme ideali ile “çocuk davamıza” sahip çıkmalıyız.

6) Mevcut eğitici/öğreticilerin kendilerini geliştirmelerini teşvik eden bir uygulama yok. Bilgisayar üzerinden uzaktan yapılan “eğitimler” öğretmenlere bir fayda sağlamıyor. Mevcut öğretmenlere yönelik kapsamlı, uygulamalı, başarı/ödül sistemini esas alan bir eğitim programı uygulanmalıdır.

7) Tüm atamalar mutlaka yazılı sınav ve sözlü mülakat ile yapılmalı. Sonuçlar ve süreçler mutlaka “şeffaf” olmalı. Sözlü mülakat gerekirse kamuoyu önünde yapılarak atamalarda liyakat sağlanmalı.

8) Tüm dersler Türkçe yapılmalı, Türkçe dışında bir dilde ders anlatımı olmamalıdır. Ancak; çocuklarımızın evrensel olarak başarılı olabilmeleri için bir veya iki yabancı dil öğrenmesi için gerekli altyapı çalışmaları yapılmalıdır.

9) Kamuda çalışan öğretmenler için performans, devamsızlık, veli ve öğrenci anketleri gibi kriterler ile bir puanlama sistemi getirilerek bu alanda başarılı olan öğretmenlere teşvik verilmelidir.

10) Öğretmenler arasındaki ücretli/kadrolu ayrımı kaldırılarak tüm öğretmenler için “kadro”ya alınmalı. Devlette öğretmen açığı kalmamalıdır.

11) Okul öncesi eğitim faaliyetleri artırılarak özellikle çalışan anne-babaların 2-5 yaş çocuklarını öncelikli olarak kayıt ettirebileceği, çocukların el becerilerini geliştiren, anaokulu öncesi çağdaki çocukların ev dışında öğrenim görecekleri nitelikli okullar devlet eliyle yaygınlaştırılmalı.

12) Meslek Liseleri daha cazip, daha tercih edilir hale getirilmeli. Nitelikli ara eleman yetiştirebilmek için OSB’ler, iş dernekleri, iş kuruluşları bir araya gelerek staj/iş bulma garantili projeler geliştirilerek Meslek Liseleri’nin verimli bir yapıya kavuşturulması desteklenmeli, organize edilmeli. Ülkemiz bunu gerçekleştiremezse çok yakın bir gelecekte berber, elektrik ustası, televizyon tamircisi, boyacı, marangoz, otomotiv ustası, tesisatçı, makine ustası, nalbur ve bunlara benzer meslek erbapları bulmak imkansız hale gelecek. Girizgahta belirttiğimiz üzere; 2003’e kadar 76 olan üniversiteye 132 yeni üniversite eklenerek ülkedeki insan kaynağı dengesi bozulmuştur. Bu ülkenin her çeşitte işe sahip meslek sahibine ihtiyacı vardır. Asgari ücretin alım gücünün yükseltilmesi halinde meslek liseleri daha sık tercih edilen okullar olacak ve insan kaynağımız doğru yönlendirilmiş olacak. Mühendise de işçiye de aynı önem ve derecede ihtiyacımız var. Temel mesele; devletin vatandaşa refah seviyesi yüksek bir yaşam sunmasıdır.

13) 4+4+4 sistemi kaldırılarak; ilkokul 5 yıl, ortaokul 3 yıl, lise 4 yıl olacak şekilde düzenleme yapılmalıdır.

14) Özel okulların nitelikleri artırılmalı, denetim altına alınmalı, özel okul açmak için maddi teminat şartı getirilmelidir.

15) Özel okulların nitelikli öğretmen yetiştirebilmeleri amacıyla belirli büyüklükteki özel okullara “eğitim enstitüsü” kurma hakkı tanınmalıdır.

16) Lise düzeyinde; “finansal okur-yazarlık” ve birikim yapma, tasarrufun önemi konularına ilişkin bir program eklenmelidir.

Sonuç olarak; mesleki eğitim okulda öğrenilemez, çalışma hayatında elde edilen bilgi ve beceriler okulda öğrenilenlerin çok fazlasıdır. Okulun amacı; çocuklarımızı hayata hazırlamaktır. Dünya büyük bir hızla değişime uğrarken bu hıza ayak uydurabilmek elbette kolay değildir. Okulun, öğrenmenin sonu olmadığı tartışmasız bir gerçektir. Öğrenmeyi okulla sınırlı tutmayan ve bu felsefeyi çocuklarımızın zihnine yerleştirebilen bir eğitim sistemi inşa edilmelidir. “Ben mezun oldum, her şeyi biliyorum” mantığından uzaklaşan ve “daha iyisini, yenisini öğrenmeliyim” diyen zihniyet kurmalıyız. Okulların temel amacı öncelikle bu zihinsel devrimi gerçekleştirmek olmalıdır.

Rıfat Ilgaz’ın ünlü eserinde dediği ve Münir Özkul tarafından seslendirildiği gibi; “Okul sadece dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında dağ başı. Öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur”. İşte bu zihinsel devrimi gerçekleştirerek toplumumuzun her daim daha çok bilgiye ulaşma arzusunu pekiştirmeli ve çocuklarımızı her zaman öğrenmeye teşvik etmeliyiz. Bizim eğitim anlayışımızın temeli, ezberci değil öğrenme odaklıdır.
Bu YURT senin, sahip çık...
İletişim
(0312) 418 90 34
Meşrutiyet Caddesi Bayındır 2 Sokak No: 59/5 Kızılay / Ankara
Yurttaşlık Hareketi